Türkiye'de sperm bankaları üzerinden gerçekleşen bir uygulama, ülkenin genetik yapısını ve aile yapısını sorgulatan bir tıbbi felaketle sonuçlandı. Son günlerde ortaya çıkan bilgilere göre, 85 sperm donörü, binlerce çocuğa baba olmuş durumda. Bu durum aileleri, toplumuzdaki etik normları ve sağlık sistemini derinden sarsmış durumda. Peki bu durum nasıl gerçekleşti? Aileler için ne anlama geliyor? İşte detaylar!
Sperm donörlüğü, tüp bebek uygulamalarının yaygınlaşmasıyla birlikte, bir süre önce Türkiye'de de popüler bir hale geldi. Ancak, bu tıbbi işlemin getirdiği bazı etik ve hukuki sorunlar göz ardı edildi. Türkiye'de sperm donörlüğü üzerinde uygulanan yasalar, birçok gelişmiş ülkeye göre oldukça gevşek. Donörlerin biyolojik ve genetik geçmişini yeterince kontrol etmek, bu konuda yeterli bir denetim mekanizmasına sahip olmamak, bu tarz tıbbi felaketlere zemin hazırlayabiliyor. Aslında, sperm bankaları tarafından yapılan donör seçimlerinde çok sıkı bir denetim ve düzenleme olması gerekiyordu ama durum tam tersi bir tablo sergiliyor.
Uluslararası standartlara göre, bir sperm donörü genellikle belirli bir bölgede sınırlı olarak kullanılmalı ve bir donörün aynı anda birçok aile için sperm sağlaması yasak olmalıdır. Ancak Türkiye'de bu kurallar neredeyse hiçe sayılıyor. Araştırmalar, bazı sperm bankalarının aynı donörü birkaç yüz aileye dağıttığını göstermektedir. Böyle bir durum, sadece genetik hastalıkların yayılmasına değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik sorunların da ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bu tıbbi felaketin ortaya çıkmasının en sarsıcı yanlarından biri, binlerce çocuğun farklı ailelerin içinde büyümesine rağmen, aslında aynı biyolojik babaya sahip olmaları. Aileler, çocuklarının genetik geçmişini öğrenmek istediklerinde bu olayı sadece etik bir problem olarak değil, aynı zamanda sosyal bir kriz olarak da yaşayacaklardır. Birçok aile, çocuklarının ilerleyen yaşlarında sorunlarla karşılaşmaları durumunda nasıl bir karşılaşma yaşayacaklarını düşünüyor. Kimi aileler, durumu kabullenmekte güçlük çekiyor; kimileri ise çocuklarının psikolojik sağlığını düşünerek nasıl bir yol alacaklarını sorguluyorlar.
Çocuklar açısından ise durum daha karmaşık. Kimliklerini ve köklerini bilmeyen birçok çocuk, ergenlik dönemlerine girdiğinde bu durumu sorgulamaya başlayabilir. Böyle bir durum, onların psikolojik sağlığı üzerinde etkili olabilir. Aileler, çocuklarının birden fazla kardeşi olabileceğini öğrenmelerinin yaratacağı karmaşık duygusal durumu yönetmek zorunda kalacaklar. Sosyal kimlik açısından da birçok soru akılları karıştıracaktır; ‘Gerçek babam kim?’, ‘Benimle aynı genetik mirasa sahip olanlar kim?’ gibi sorular, bu çocukların yaşamlarını zorlaştırabilir.
Sonuç olarak, Türkiye'deki bu sperm donörlüğü sorunu yalnızca bireysel aileleri etkilemekle kalmıyor; aynı zamanda tüm toplumun genetik yapısını ve sosyal dinamiklerini de tehdit eden bir problem haline geliyor. Uzmanlar, bu durumda yapılması gereken ilk adımın mutlaka yürürlükteki yasalarda bir revizyon yaparak, sperm donörlüğü üzerindeki denetimlerin güçlendirilmesi olduğunu belirtiyor. Anne ve babaların, bilinçli seçenekler yapabilmesi için daha şeffaf bir sistemin kurulması şart.
Hukuk uzmanları, çocukların gelecekteki sağlık ve psikolojik durumlarını korumak için sperm donörlüğü konusunun tamamen gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyor. Önümüzdeki günlerde sağlık otoriteleri ve yasa koyucuların bu konu üzerine yapacakları düzenlemelere çarpmadan, toplum olarak bu skandalın yaratmış olduğu etkiyi en aza indirmek için toplumsal bir bilinç oluşturmalıyız.